1 Şubat 2015 Pazar

fes

ygt ve ygt2.blogspot.com'u ne amaçla böldüğümü unuttum. galiba burada türkçenin ırzına geçip kafama göre saçmalayabiliyordum. neyse, zaten en son 2011'de yazmışım. eski günlerdeki gibi gönlümce yardırmak istiyorum. buradaki eski yazılara baktım da çoğunu ben bile zor anlıyorum. gündemle alakalı yazdıklarımda konudan biraz bahsetseymişim iyi olurmuş. böyle doğrudan yazmaya girişince yıllar sonra neye, ne için giydirmişim pek belli olmuyor. bir de video ve fotoğrafların çoğu silinmiş ya da kaldırılmış. bunu önlemek için kendi sunucuna atmak lazım. ulan o kadar uzun zaman oldu ki kafamın estiği gibi yazmayalı, bir heyecan kapladı içimi. bir alttaki yazıda sivile alışmaktan bahsetmişim. 5 sene oldu. alıştım. alışmaz olaydım. asker kalsaymışım iyiymiş. orada da kafayı yerdim, beni atarlardı büyük bir ihtimalle ama en azından denemiş olmak isterdim. sivil sikik. sivil yorucu. kendimi eskiye göre çok daha ciddileşmiş buluyorum ki bu beni rahatsız ediyor. içimdeki çocuk falan diye zırvalamayacağım. içimde bir sipastik var. hebelehübele diye gezmek istiyorum bazen sokaklarda. fakat yine aynı içte çılgın ciddi ve sert bir arkadaş da var. zor oluyor ikisini birden yaşamak. onların çatışması olmadan yaşamak daha keyifli olurdu fakat bir çok sebepten aklım pek yatmıyor bir tanesini dışlayabileceğime. o yüzden bölünmeye devam. ilgimin bölünmesini birkaç kalemde tutmayı başardım sayılır. eskisi gibi trilyon tane konuya aynı merakla vakit ayırmıyorum. biraz da ayıramıyorum. iş hariç vaktimi türklük-dernek, pkkgercekleri.com, oyun yapımı, animasyon ve az oyun oynamaya düşürdüm. dediğim gibi biraz da sike sike bu kıvama geldi. sike sike kısmını değil de kıvamı biraz daha açayım.

dernekçi adam oldum. memleketin içinde bulunduğu boktan ötesi durumdan kurtulmanın yolunun okumak, yazmaktan daha fazla şeyler yapmak olduğunu farkettim. rahmetli a. kızılay'ın yüreğime düşürdüğü kerkük odu her gün büyüdü de büyüdü. yaktı içimi bitirdi. kerkükten başlayan turan ateşi beni tüm türk ellerinde yerlerde sürükledi. topraklarını taşlarını merak ettim. ataların bastığı yeri, baktığı göğü merak ettim. onların hayatlarını, maceralarını, heyacanlarını merak ettim. inanmazsın belki ama gündelik hayat içinde kaç defa hayaller alemine geçip farklı zamanlarda yaşadığımı sayamadım. kaç defa kürşad'ı hayal ettiğim, onlarla beraber cenk ettiğim belli değil. garip. yani bu ateşi içine düşürmeyenlere nasıl anlatılır, anlatılır mı bilmiyorum.

aşık olmak istiyorum. bir kızı sevmek güzel bir his. hatırlıyorum. yıllardır türk'e aşığım. "ırkçılık düşünce değil, hastalıktır" diyen denyolara her seferinde siktir çekerdim de bak şimdi böyle düşünüp yazınca ben de inceden kıllanmadım değil. bir ırka aşık olmak da nedir? ama yapacak bir şey yok. gerçek bu. tüm milletleri tabii ki tek tek incelemedim fakat türk kadar hak ettiğini alamayan, yüksek ahlak ve onurundan dolayı çektiği bunca acılara rağmen tek bir ah bile çekmeyen başka bir millet yok. anadolu türklüğünden bahsedeyim. türkistan'dan buralara at sırtında, tanrıya ve onun ordusuna kan, can vergisi ödeye ödeye gelen türkler kendi kurdukları imparatorlukta değersizleşti. ne kadar etnik denyo varsa zenginleşti, yüksek mevkilerde yerini aldı. vatan sevgisiyle, iman dolu göğsüyle her defasında düşmanın üstüne atlayanlar ne doğru düzgün bir eğitim alabildi ne de devlette hak ettikleri yeri. köyünde, obasında çoğunlukla sefalet içinde fakat sonsuz şan ve şeref ile yaşıyan türkleri devlet sadece asker alımlarında hatırladı. ermenisini, rumunu, zart ve zurtunu şımartıp başının üzerine çıkardı. sonra hepimizin bildiği gibi anasının amını tersten gördü ve tüm dünya üzerimize çöreklendi.

asil türk, bu devlet benim için yıllarca ne yaptı da ben onun için savaşayım demedi. şimdiki dinci piçlerin dedeleri askere gitmemek için tekke içlerinde karı gibi saklanırken ayağında çarığı olmayan cılız, hasta türk çocukları tekrardan kutsal saydıkları toprağı ayağa kaldırdı. zamanında tek çocuk kalıp kurttan türeyen türkler, yine, yeniden bir bozkurtla, Mustafa Kemal Atatürk'le türedi ve yükseldi. yükseldi türk, çünkü onun için yükselmenin hududu yoktu. türk'ün yükselmek için sınırı yoktu belki ama türk'ün başına geçip yol gösterenlerin vardı. modern, bilime dayalı, akılcı ve türkçü yeni bir türk devleti kuran Atatürk'ün 15 senede yaptıklarını yıkmak için ölümünün hemen ardından başlayan bir çalışmaya giriştiler.

başaramıyorlar. çok yol katediyorlar fakat başaramıyorlar. başaramayacaklar. osmanlının çöküş döneminden ne farkımız var? çapsız yöneticiler, halktan uzak aydınlar, ezilen türkler, vs...

kürdün kaçırdığı elektriği ödeyen konyalı fakir ana kendini yerden yere vurmuyor. erzincandaki üniversite mezunu işsiz devlete düşman olmuyor. aynı gurur ve şuurla kurtuluşu bekliyor. millet boş durmuyor. nasıl işgal zamanı daha Atatürk veya başka bir büyük ön ayak olmadan örgütlenip savaşmaya başladıysa bugünkü gizli işgalde de halk aynını yapıyor. kimi internetten fikri kavgaya tutuşuyor, kimi mahellesinde örgütleniyor, kimi dilimize ve kültürümüze sarılıyor.

belki bu durumu benim gördüğüm gibi görmüyor olabilirsiniz. ümitsiz, bıkmış, kaybetmiş hissediyor olabilirsiniz. yapmayın. bilin ki umudun bittiği yerde Türk'ün kudreti başlar. Bilin ki bu dağlar da eriyecek, bilin ki bu ergenekondan da çıkılacak. yeter ki bu demirden dağı eritecek ateş daha da harlı yansın. türklük ateşi yeri göğü sardığında göreceksiniz ki bu sefer türkün karşısına çıkabilecek cesareti gösteren bile çıkmayacak.



vay amk ne diyecektim nerelere gelmiş muhabbet:) neyse buraların bu huyunu seviyorum. yazmak güzel. iç dökmek güzel. ölçüp biçmeden, onu bunu düşünmeden konuşmak güzel. neden bahsettiğini unutmak, yazının nereye gitmesini amaçladığını unutmak kötü ama hayır, okumayacağım baştan. yayınlayayım gitsin. birkaç güne ygt.blogspot'a da bir şey yazayım bari.