29 Mart 2010 Pazartesi

dvxplnt

diğvixpilanet nokta kom var ya hani. olsa, 500 milyar etl'ye kadar çıkabileceğim pazarlıklarla satın alırdım. öyle bir potansiyel var ki akıl almaz. daha fazla da verilebilir.

28 Mart 2010 Pazar

120

Çavuş ve Okul Müdürü at arabasında gitmektedir.
Çavuş, "Allah muhtaç etmesin ama..."der ve arabanın alt kısmından tüfeğini çıkarıp havaya kaldırır.
"Düşman uykuda olsa bile, yiğit kuşkuda gerek derler hocam." Silahını aldığı yerine koyar.
"Kaldı ki düşmanın uyuduğu falan da yok hocam." Atına vurarak haykırır: "Deh! Tekerlekli tabudumun namerdi... Deh!..."


120 güzel bir filmmiş.

24 Mart 2010 Çarşamba

venü's

nükleeri seviyorum. ama bu laf, şekli bozuk kalp logolu greenpeace projesi adını akla getirip sanki ironiymiş gibi duruyor. hayır, nükleeri gerçekten seviyorum. manyetiği seviyoruz demiyoruz ya da atom altı parçacıklarının hastası olan kimseyi de görmedim çünkü onlara karşı nükleer söz konusu olunca kopan yaygara gibi bir tepki yok. o tepkinin boşluğunu görünce daha da sarılıyorum nükleer güce. şevval sam "nükleer deyince aklıma bir tek çernobil geliyor" demiş. e sen aptalsan biz ne yapalım. senin aklına bir tane kötü örnek getiriyorsa benim aklıma da kurulduğu ilk günden itibaren sorunsuz çalışan onlarca santral örneği geliyor. mesela o ülkelerdeki vatandaşlar 2010 yılında saatler süren elektrik kesintilerini hiç yaşamıyorlar. zekin deyimiyle aynı çağın çağdaşı olan iki insandan ilki, elektrik kesintisinde savaş çıktı sanıp korkuya kapılırken diğeri saatler, belki günler süren kesintileri normal karşılayabiliyor.

nükleer enerji karşıtıysanız sizi hiçbir şekilde ikna etme amacını taşımadığımı bilmeniz gerek. siz sokaklarda kredi kartı numarası için kitleyen, kendini oraya buraya zincirleyen, entel görünümlü düşünce engelliler: doğru formüllerle, yöntemlerle doğaya az zararlı, insanlığa muhteşem faydalı santraller yapılabilir. gelin destekleyin, ölmeden uçan araba görelim sonra ne bileyim venüs'e astronot indirelim falan.

21 Mart 2010 Pazar

t

http://www.tekmetokat.org/

r




w...?

what the fuck tabi. hala.

18 Mart 2010 Perşembe



çünkü kızım ben.

ben senin beni sevme ihtimaline bahis oynadım kütük. ilk yarı 1, ikinci yarı 2 verdim. 90+3'e kadar bekleyeceğim seni.

geniş aile olmasaymış..?

16 Mart 2010 Salı

..t vs ...

önce partilere bölmek.
sonra bu partinin başında olmak.
sonra iktidarda olmak.
ama ortada devletin olmaması.
enteresan.

14 Mart 2010 Pazar

çık artık o bedenden



evde bir yılı aşkın süredir dreambox olmasına rağmen benim bilgisayardan kablosuz şekilde uyduya bağlanıp muhteşem akıcılıkta tv'yi izleyebileceğimi yeni öğrenmem biraz acı olmuş. dreamstream e2 olabilseymiş möhteşem olacakmış fakat enigma 1 uyumlu mu yüklü mü neymiş uydu. o yüzden kaydedemiyorum. ama vardır bir yolu elbet.

çok sevdiğim hobimdir internet. milyon tane uydu forumuna ve oradaki trilyon başlığa bir türlü akıl sır erdiremiyordum. koca koca adamlar uydu konuşuyor gündüz gece. artık hepsine hak veriyorum. büyüğe süper oyuncakmış linux bazlı uydular.

çaki var. hala ruhunu özgürleştirmeye çalışıyor. ya da bedenini. farkmaz.

yol enteresan gerçekten. şöyle sanırım:

ece
|
kablosuz modem
|
sviç
|
dreambox 500+
| -------------- |
uydu işleri ------- illegal kart işlemi
\ ------------ /
dreambox 500+
|
sviç
|
ece
|
mutlu yiğit

teknoloji beni sadece mutlu ediyor.


Yul Yula S. ve. Yüğ S.

bu isimleri unutmuyoruz, unutturmuyoruz.

yul, yula erkek için..
yüğ de kız için.

üç erkek kardeş için çıkış sıralarına göre "güneş, doğan, doğudan" koyulursa mis. her türlü.

11 Mart 2010 Perşembe

5 ykr

satmaya kalksan 5 kuruş etmeyecek insanlara reis, başbuğ, üstad, usta, sanatçı, aydın denirken kadına sebepsiz ve şuursuzca bayan denmesi beni rahatsız etmiyor. ama birilerini rahatsız ediyorsa ve rahatsızlıklarını gidermemizin bizim için hiçbir mahsuru yoksa(ki yok) öyle yapmalıyız.

yukarıdaki ünvanların hepsini zorlarsam anlarım, aydın hariç. "biz aydınlar olarak..." diye başlayan insanlar var, emin olun bayan diyenlerden daha büyük bir korku yaratıyor bende. sayın feministler(gerçekten feminist olanlar içindir), yukarıda bayan konusunu çözdük gördüğünüz gibi. hiç düşündüğünüz anlamla o kelimeyi kullanmıyorduk, rahatsız olmuşsunuz bıraktık. biz erkekler kadınlar için nelerimizi nerelerde bıraktık ki bir kelime nedir yani. dur dur bağırma. siz de en az.. ya bir saniye delirme hemen güzel bir şey söyledim. hay allah neyse biraz da her sakal bırakan erkeğe ya da çirkinliğinden dolayı agresif davranan kadına(bak sözümde durdum) aydın denmesini dert edinin. çok daha anlamlı. çok daha faydalı. nasıl kime göre neye göre faydalı? nasıl bir ezber, nasıl bir... neyse gittim ben.

farklı mahallelerin köpekleri

sana buldurmuş gibi yaptıklarının haricinde bir başarılı hamle daha yıllardır izletiyor kendini.

5 konuk var diyelim televizyon programında. bir tane de moderatör. modere eden garibanım bir sunucu. ne konukları o seçer ne de başka boku. kavgayı, en vurucu yerden yakalayıp rtük'e dokundurmadan ve susan Türk halkının kanalı basmasına yol açmadan sürdürmekten başka görevi yoktur. bazılarının bundan bile haberi yoktur. haberi olmayana gariban salak, haberi olup da hala aynı şeye devam edene şerefsiz denir. argo değil normal sözlük anlamıyla.

konukların 4'ü aynı bokun farklıymış gibi duran, öyle durması esas meselemizi oluşturan artık fraksiyon mu dersiniz ne derseniz deyin öyle partilere, görüşlere üye insanlardan oluşur. görüşe üye olmak dikkatinizi çektiyse sevindim. çekmediyse yazdıklarımı ram'inizi cpu'nuzu son güçte kullanarak okuyun, emin olun faydanıza olacaktır. bunlar tartışır da tartışır kavga eder de eder köpekleşir de köpekleşir. işte o sırada 5. konuk alır sözü. içlerinde mantık nedir, nasıl kuruluru bilen tek kişi "düşüncesi yanlış da olsa" derdini anlatır adam gibi, program sonunda alacağı 1 dakikalık sözü bekler.

önemli olan dördü. tv8'de 8.gün diye program. dörtlümüz: nazlı ılıcak, akp şanlı urfa milletvekili, yeni dtp milletvekili ve candaş mı candar mı öyle bir yazar. belki hala yayın devam ediyordur yakalarsınız. nazlı ılıcak ve akp'yi birbirinden ayırabiliyor musunuz? ya da akp'yle bdp'yi? peki liberallerin onlara verdiği müthiş desteği de mi göremiyoruz? bir zamanın anavatan-doğruyol çatışması gibi aynı boku farklı cümlelerle kavga ettirip birbirlerinin oyunu artırırlar. chp istanbul milletvekili stüdyo dışından bağlanıp sorunun işsizlik olduğunu söyleyerek bir farklı ton daha açar bokta. televizyondan ümidimi kestiğim dakikalarda akp milletvekili mhp'ye kayıyordu eminim oradan bir sözcü de arayıp daha farklı bir lacivert tanımlar.

sizce 4 birbirinden çok alakasızmış gibi görünen partinin aynı hümanist görüş etrafından aynı şeyleri farklıymışcasına dillendirip kavga etmeleri ilginç değil mi? halkın onları birbirinden çok ayrı 4 fikirmiş gibi görmesini sağlamak mıdır o yüce gördüğünüz demokrasi?

akp'ye öneri: profesyonel yalak nazlı ılıcak, milletvekiliniz, bdp milletvekili, "liberal-milliyetçi"(!) yazarınız, ağzı var dili yok 5. konuk ve gariban sunucudan oluşan süper tezgah kurmuşsunuz iyi eyvallah da bir daha sunucuya "genel müdürünüz benim çok yakın dostumdur"u ağzından kaçırabilecek amatörlükteki şanlı urfa mv'nizi televizyona çıkarmayın.

program konuğu bdp milletvekiline öneri: ben hep dinlerim sizi, çok da zevk alırım böylesine bir hastalığı kapmış beynin ürünü olan lafları dinlemekten. anlıyorum ki partinizin dışa açılan iki derdi var. biri kürtçülük diğeri kadın hakları. kürtçülüğü geçip kadın meselelerine gelince neden yerelden bu kadar genele fışkırıyorsunuz? orada da yerel olun. berdel diyebilin mesela televizyonda. berdel berdel berdel. bakın ne kolay. işinize mi gelmiyor, yoksa o "Türkiye'yi zenginleştiren" kültürünüzün bir parçası olan kadın satma geleneğinizden mi utanıyorsunuz? utanmayın. ben sizi çok seviyorum.

lafı geçmişken sorayım, hiç şanlı urfa'nın neden "şanlı" olduğunu düşündünüz mü? yani "gazi" ve "kahraman" neden verildiği çok belli olan ve bariz sıfatlarken bir şehre neden şanlı dendiğini düşündünüz mü? hem de veriliş sebebi sayılan olaydan onlarca yıl sonra özal tarafından. önemli bulmuyorum fakat müdafaa-i hukuk'un kahramanlık gösterdiği her olay, olayın yaşandığı şehre mâl edilseydi emin olun kürt sorunundan çok hangi şehre hangi ön ad takılsın derdindeydik. müdafaa-i hukuk milislerinin iki aşiret yardımıyla(ki istatistiklere geçmeyen bir isyan da o zaman aşiret mensupları ve cemiyet arasında yaşanmıştır.)fransızları esir alması ve onları pusuya düşürüp öldürmesi "şanlı" bir eylem değildir. doğrudur, yapılması gerekiyordur ve yapılmıştır fakat asla "şan" kazandırıcı bir hareket değildir.

bu konuyu da şöyle basitleştirelim. fransızlar ne ileri ne geri gidebiliyorlar. kaynaklara göre katırlarını kesip yiyecek kadar aciz durumdalar. karşılarındaki düzensiz ordu, iş birliği etmiş(zoraki de olsa) milisler ve aşiret üyelerinden oluşmuş. böyle bir durumdayken istek belirten fransızların teslim şartlarından biri, onlar şehirden çıkana kadar 10 tane aşiret büyüğünün onlara eşlik etmesi. hani bahsettiğim mantık burada devreye giriyor. milisler ve aşiretler. ikisi de aynı çatı altında ve ikisi de "düşman". fransızlar kimi seçerek kimi düşman, kimi daha az düşman gördüklerini göstermişlerdir. yazmamın sebebi "daha az düşman"ların o güne göre daha büyük yüzdeyle yaşadıkları şehre, özal döneminde "şanlı" gibi çok büyük anlamlar içeren kelimenin ön ad olarak takılmasının enteresanlığını göstermektir. daha üst kurdakiler için ise, bu topraklarda gözü olanlar açısından "daha az düşman" bulunanların ve onların yardakçılarının bugün nasıl da yüksek yerlerde, nasıl da sürekli evlerimizde olduğunu göstermek, hatırlatmak içindir. bu mantığın tek kabahati fransızların ben onlarca yıl sonra böyle bir cümle kurayım diye aşiret reislerini seçmesi ihtimalidir. komplo teorilerini severiz, ama sadece içki sofrasında yaparız.

y.s.

9 Mart 2010 Salı

yansıma

madem öyle...

alatirik

İL - KAÇAK ORANI(%)

MARDİN 72.66
ŞIRNAK 70.87
BATMAN 66.54
DİYARBAKIR 65.44
HAKKARİ 64.36
URFA 50.75
VAN 57.19
AĞRI 55.50
MUŞ 53.01
BİTLİS 44.68
SİİRT 38.65
....
...
..
.
SİVAS 6.44
TEKİRDAĞ 6.29
İZMİR 6.21
AFYON 6.17
ESKİŞEHİR 6.16
ERZİNCAN 5.94
BURSA 5.70
KOCAELİ 5.55
KÜTAHYA 5.37
BOLU 5.10
ISPARTA 5.14
UŞAK 5.00
MUĞLA 3.43
Ç.KALE 3.25
BİLECİK 2.89
KARABÜK 2.13
DENİZLİ 1.30

Kaçak kullanım oranı az olan bölgeler yüksek oranlı bölgelerdeki zararı azaltmak için kullandıklarından daha fazlasını öderler.
kaynak falan hep Tedaş 2009 Aralık sonu verileridir. hani milyon ispattan biri.
burada harita üzerinde de gösterilmiş.
ücretsiz yüksek çözünürlüklü görseller

5 Mart 2010 Cuma

araf?

bir düşünceye hastalıklı diyebileceğimi hiç düşünmemiştim. birinin gerçekten liberal görüşte olması. buradaki gibi güzel(sıfatta hata olabilir) mi yazılıyor hep bilmiyorum ama bu düşünceyi doğru bulmak zehirlenmekten başka bir şey getirmiyor aklıma.

nefes

- o da seni seviyor mu ağabey?

ya da

...
- sen orada neyle mücadele ediyorsun? allah aşkına söylesene neyle mücadele ediyorsun?
- ne bu küçümser tavırlar ha? sen orada burda huzurlu uyumamı sağlıyorsun değil mi çok özür dilerim evet evet askerdesin sen.
- evet askerdeyim.
- doğru doğru ve ben bütün huzurlu gecelerimi buna borçluyum değil mi. haklısın.

2009 yapımı Nefes - Vatan Sağolsun'un tarafımdan düzeltilmiş versiyonu Çarşamba ve Cuma Kadir Has Üniversitesi D Blok Büyük Salon'da gösterilecektir.

3 Mart 2010 Çarşamba

güneş dönene kadar.

“Yurdumdan ayrıldım kara bağlarım,
Şimdi de Hunların çadırı yerim,
Ocağım kül oldu ona ağlarım,
Dünyaya gelmemiş olmak isterim,
Yapağı eğirir keçe giyerler,
Gözüme bet gelir gönlüme kötü,
Koyunun kokmuş etini yerler,
İçemem bakırla sunulan sütü,
Davulu her gece döverler,
Dönerler ta güneş dönene kadar,
Fırtına bozkırda gök gibi gürler,
Yolları toz duman boğana kadar...”

mahrem fikir?

20 küsür Türkçü ve Türkçü benzerinin yargılandığı "ırkçılık turancılık davası" adıyla bilinen davanın savunmasından:


-...Savcı(Kazım Alöç) beğenmese de, bütün dünya hoşlanmasa da ben böyleyim işte… (Kimseye okutmadığım)Vasiyetnameyi suç saymak insanların beyinlerinden geçen düşünceleri suç saymaya benzer. Acaba Kâzım Alöç yirmi üç maznunun kafalarında kendisi için dolaşan mahrem fikirlerden dolayı da herhangi bir kanunî maddenin tatbikini isteye bilir mi?...
Nihal Atsız


Usulü daha güzel olamazdı. Retorik konusundaki fikirlerimizin uyuştuğunu düşünüyorum. Hepsini okuyabilseydim genel olarak "yazma, konuşma" olarak da benzer bulurdum ki bu çok önemli.

tiim

bir böyle dursun.

1 Mart 2010 Pazartesi

tüken Dergi

http://www.yenidenergenekon.com/wp-content/uploads/2008/07/image00116.jpg

"...
Ayrıca, yalnız güneylerdeki Irak kuvvetleriyle çarpışan bu Kürtlerin bir de kuzey kolorduları bulunması, kuzeylerdeki Türklere karşı niyet ve maksatlarını açığa vurması bakımından ilgi çekicidir. Bundan başka, sırf Irak ordusunun beceriksizliği yüzünden dağlarda tutunmayı başaran bir eşkıya reisini milli kahraman diye tanıtarak kürtçülük propagandası yapmak Türkiye’deki kürtçülüğü körüklemek olacağı için hükümet bunun üzerine eğilmelidir. Çünkü gaye ve karakter bakımından 1967’nin Molla Mustafa Barzani’si ile 1925’in Silvanlı Şeyh Said’i arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de bağımsız Kürdistan davası peşindendirler. Şeyh Said’i İngilizler kışkırtmıştı. Molla Barzani’yi de Ruslar kışkırtıyor. Kürt bağımsızlığı, perdenin göstermelik tarafıdır. Perdenin arkasında yabancı devletlerin çıkarı vardır ve Kürtler maşadan başka bir şey değildir. Farzı muhal bağımsız olsalar bile Türk’e ihanet edip de ayrılan Araplar’ın başına gelenlerin daha korkuncu Kürtlerin başına gelecektir. Kürtlere göre çok kalabalık, medeni ve mazisi olan Arapların durum Kürtlerin gözünü açmalıdır. Araplar, Yahudilere yenilseler de ortadan kalkmazlar. İptidaî, mazisiz ve azlık Kürtler ise yarın medeni ve teşkilatı Ermenilerin karşısında yok olup giderler.

Doğan Kılıç Şıhhasananlı, Amerika’da kaldığı süre içinde herhalde modern propaganda usullerini iyi öğrenmiş olmalıdır. Çok fakir bir malzemeye dayanmasaydı daha çok başarı sağlayacağı muhakkaktı. 9 Mart 1967 tarihli tefrikada silahlı, güzel bir kız resmi var. Çekik gözleri, çıkık elmacıklarıyla bu kız Orta Asya Türk’ü olduğu derhal anlaşılan bu kız resminin altındaki açıklamalardan Margaret adında Hırıstiyan bir Kürt olduğunu ve savaşlarda büyük kahramanlık gösterdiğini, adının cihana yayıldığını öğreniyoruz. Hepsi iyi ama bu kızın Kürt olduğuna dair noter senedi veya Anayasa Mahkemesi kararı getirseler yine kimse bu kızın Kürt olduğuna inanmaz. Çünkü o tipik bir Özbek veya Kırgızdır. Böyle Kürt, hele böyle güzel Kürt olmaz. İstanbul’daki on binlerce Kürt vatandaşımızı göre göre Kürtler hakkında görgüye dayanan bir kanaatımız olduğu için Margaret’in Kürt olduğuna inanmakta mazuruz. Olsa olsa Moskoflar tarafından Barzani’ye sekreter diye verilen bir ajan kontrolcu olabilir.

..."

(19 Ağustos 1967)

Ötüken Dergisi, Eylül 1967, Sayı: 45