28 Haziran 2016 Salı

İstanbul'da Kız Yurdu

Reklam köşemizde bu öğretim yılında yine İstanbul'daki Kız Yurdu, Avrupa Kız Yurdu var. Motor amcamlar biraz gezinsin siteyi, yeniledik ettik o kadar.
Avrupa Kız Yurdu'nun güncellenen internet sayfası için tıklayın.

1 Şubat 2015 Pazar

fes

ygt ve ygt2.blogspot.com'u ne amaçla böldüğümü unuttum. galiba burada türkçenin ırzına geçip kafama göre saçmalayabiliyordum. neyse, zaten en son 2011'de yazmışım. eski günlerdeki gibi gönlümce yardırmak istiyorum. buradaki eski yazılara baktım da çoğunu ben bile zor anlıyorum. gündemle alakalı yazdıklarımda konudan biraz bahsetseymişim iyi olurmuş. böyle doğrudan yazmaya girişince yıllar sonra neye, ne için giydirmişim pek belli olmuyor. bir de video ve fotoğrafların çoğu silinmiş ya da kaldırılmış. bunu önlemek için kendi sunucuna atmak lazım. ulan o kadar uzun zaman oldu ki kafamın estiği gibi yazmayalı, bir heyecan kapladı içimi. bir alttaki yazıda sivile alışmaktan bahsetmişim. 5 sene oldu. alıştım. alışmaz olaydım. asker kalsaymışım iyiymiş. orada da kafayı yerdim, beni atarlardı büyük bir ihtimalle ama en azından denemiş olmak isterdim. sivil sikik. sivil yorucu. kendimi eskiye göre çok daha ciddileşmiş buluyorum ki bu beni rahatsız ediyor. içimdeki çocuk falan diye zırvalamayacağım. içimde bir sipastik var. hebelehübele diye gezmek istiyorum bazen sokaklarda. fakat yine aynı içte çılgın ciddi ve sert bir arkadaş da var. zor oluyor ikisini birden yaşamak. onların çatışması olmadan yaşamak daha keyifli olurdu fakat bir çok sebepten aklım pek yatmıyor bir tanesini dışlayabileceğime. o yüzden bölünmeye devam. ilgimin bölünmesini birkaç kalemde tutmayı başardım sayılır. eskisi gibi trilyon tane konuya aynı merakla vakit ayırmıyorum. biraz da ayıramıyorum. iş hariç vaktimi türklük-dernek, pkkgercekleri.com, oyun yapımı, animasyon ve az oyun oynamaya düşürdüm. dediğim gibi biraz da sike sike bu kıvama geldi. sike sike kısmını değil de kıvamı biraz daha açayım.

dernekçi adam oldum. memleketin içinde bulunduğu boktan ötesi durumdan kurtulmanın yolunun okumak, yazmaktan daha fazla şeyler yapmak olduğunu farkettim. rahmetli a. kızılay'ın yüreğime düşürdüğü kerkük odu her gün büyüdü de büyüdü. yaktı içimi bitirdi. kerkükten başlayan turan ateşi beni tüm türk ellerinde yerlerde sürükledi. topraklarını taşlarını merak ettim. ataların bastığı yeri, baktığı göğü merak ettim. onların hayatlarını, maceralarını, heyacanlarını merak ettim. inanmazsın belki ama gündelik hayat içinde kaç defa hayaller alemine geçip farklı zamanlarda yaşadığımı sayamadım. kaç defa kürşad'ı hayal ettiğim, onlarla beraber cenk ettiğim belli değil. garip. yani bu ateşi içine düşürmeyenlere nasıl anlatılır, anlatılır mı bilmiyorum.

aşık olmak istiyorum. bir kızı sevmek güzel bir his. hatırlıyorum. yıllardır türk'e aşığım. "ırkçılık düşünce değil, hastalıktır" diyen denyolara her seferinde siktir çekerdim de bak şimdi böyle düşünüp yazınca ben de inceden kıllanmadım değil. bir ırka aşık olmak da nedir? ama yapacak bir şey yok. gerçek bu. tüm milletleri tabii ki tek tek incelemedim fakat türk kadar hak ettiğini alamayan, yüksek ahlak ve onurundan dolayı çektiği bunca acılara rağmen tek bir ah bile çekmeyen başka bir millet yok. anadolu türklüğünden bahsedeyim. türkistan'dan buralara at sırtında, tanrıya ve onun ordusuna kan, can vergisi ödeye ödeye gelen türkler kendi kurdukları imparatorlukta değersizleşti. ne kadar etnik denyo varsa zenginleşti, yüksek mevkilerde yerini aldı. vatan sevgisiyle, iman dolu göğsüyle her defasında düşmanın üstüne atlayanlar ne doğru düzgün bir eğitim alabildi ne de devlette hak ettikleri yeri. köyünde, obasında çoğunlukla sefalet içinde fakat sonsuz şan ve şeref ile yaşıyan türkleri devlet sadece asker alımlarında hatırladı. ermenisini, rumunu, zart ve zurtunu şımartıp başının üzerine çıkardı. sonra hepimizin bildiği gibi anasının amını tersten gördü ve tüm dünya üzerimize çöreklendi.

asil türk, bu devlet benim için yıllarca ne yaptı da ben onun için savaşayım demedi. şimdiki dinci piçlerin dedeleri askere gitmemek için tekke içlerinde karı gibi saklanırken ayağında çarığı olmayan cılız, hasta türk çocukları tekrardan kutsal saydıkları toprağı ayağa kaldırdı. zamanında tek çocuk kalıp kurttan türeyen türkler, yine, yeniden bir bozkurtla, Mustafa Kemal Atatürk'le türedi ve yükseldi. yükseldi türk, çünkü onun için yükselmenin hududu yoktu. türk'ün yükselmek için sınırı yoktu belki ama türk'ün başına geçip yol gösterenlerin vardı. modern, bilime dayalı, akılcı ve türkçü yeni bir türk devleti kuran Atatürk'ün 15 senede yaptıklarını yıkmak için ölümünün hemen ardından başlayan bir çalışmaya giriştiler.

başaramıyorlar. çok yol katediyorlar fakat başaramıyorlar. başaramayacaklar. osmanlının çöküş döneminden ne farkımız var? çapsız yöneticiler, halktan uzak aydınlar, ezilen türkler, vs...

kürdün kaçırdığı elektriği ödeyen konyalı fakir ana kendini yerden yere vurmuyor. erzincandaki üniversite mezunu işsiz devlete düşman olmuyor. aynı gurur ve şuurla kurtuluşu bekliyor. millet boş durmuyor. nasıl işgal zamanı daha Atatürk veya başka bir büyük ön ayak olmadan örgütlenip savaşmaya başladıysa bugünkü gizli işgalde de halk aynını yapıyor. kimi internetten fikri kavgaya tutuşuyor, kimi mahellesinde örgütleniyor, kimi dilimize ve kültürümüze sarılıyor.

belki bu durumu benim gördüğüm gibi görmüyor olabilirsiniz. ümitsiz, bıkmış, kaybetmiş hissediyor olabilirsiniz. yapmayın. bilin ki umudun bittiği yerde Türk'ün kudreti başlar. Bilin ki bu dağlar da eriyecek, bilin ki bu ergenekondan da çıkılacak. yeter ki bu demirden dağı eritecek ateş daha da harlı yansın. türklük ateşi yeri göğü sardığında göreceksiniz ki bu sefer türkün karşısına çıkabilecek cesareti gösteren bile çıkmayacak.



vay amk ne diyecektim nerelere gelmiş muhabbet:) neyse buraların bu huyunu seviyorum. yazmak güzel. iç dökmek güzel. ölçüp biçmeden, onu bunu düşünmeden konuşmak güzel. neden bahsettiğini unutmak, yazının nereye gitmesini amaçladığını unutmak kötü ama hayır, okumayacağım baştan. yayınlayayım gitsin. birkaç güne ygt.blogspot'a da bir şey yazayım bari.

23 Şubat 2011 Çarşamba

***

askerin yanına hedef tahtası koydurtup gösteri atışı yapan yüzbaşının mektubu.

"2006 yılı Temmuz 15’inde Seslice’ye katıldım (belki bilmeyenler vardır diye söylüyorum KKK’nın 521 garnizonu arasındaki sıralamada en sonuncu yer). 15 Ağustos 2006 saat 23.00 sularında yani katılışımdan tam 1 ay sonra taburumuzun bir bölüğü tabura tam 700 m. mesafede (evet yanlış duymadınız 700 m. mesafede ama Gabar’ın arazisine göre 7km gibi düşünün) saldırıya uğradı ve yaşanan can pazarı sonrası 2 şehit ve 5 yaralı verdi. Ben ve tüm tabur personeli o sırada yaşananları hem gördük hem de telsizden dinledik.

Tüm mühimmatı biten ve doktor ihtiyacı olan O bölüğe yardıma gitmek için benim komuta ettiğim tamamı rütbelilerden oluşan gönüllü bir unsur teşkil ettik ve çatışma yaşanırken taburdan çıkış yaparak bölüğe ulaşmayı ve müteakiben güvenli bir koridor tesis ederek bölüğü kötü sıkıştığı yerden tabura bir an önce çekmeyi planladık. Çünkü gece kobraların termalinin olmadığını ve kobraların gelme süresi olan 1 saat kadar sürede teröristlerin ikinci sorti saldırısını bekliyorduk. Bu nedenle amacımız bir an önce bölüğü tabura çekmekti. Zayiat daha da artabilirdi. Benim ısrarla bölüğü çekmeye çalışmama rağmen şehit veren Tk.K. şehitlerin el bombaları ile şehit olduklarını ve parçalandıklarını, parçalarını toplayamayacağını ve asla şehitlerini terk edemeyeceğini telsizlerden bağırıyordu.

Bu nedenle tabura çekilme yerine bölüğün yakın emniyetini alarak sabaha kadar yani kobraların gelmesine kadar bekledik. Sabah saat 4.00 gibi bölüğe ilk ben ulaştım ve şehitlerin durumu ile gördüğüm manzarayı ancak oraları yaşayanlar bilir.

Bu üzücü olaydan sonra taburun moralinde her şehit veren ve ölüm kokusu sinen birlikte az çok yaşanan büyük bir düşüş yaşandı. En önemlisi er/erbaşta başta tb.k., s3, ben ve diğer bl.k.ları ile çoğu tk.k.larının da yeni tayin olmaları ve henüz birliği tam tanımamaları bu moral bozukluğunu arttırdı. Er/erbaş ile rütbeli arasında yaşanan bu güven bunalımında, başta atışta ve eğitimde mevcut yanlış uygulamalar ve eksiklikler ile ilgili tug.k. ile ciddi bir değerlendirme yaptık. Bu süreçte malum serde öz.kuv.culuk olunca gözler ve beklentiler bize döndü. Bizde bu görevi “ Evellallah” dedik ve sahiplendik. Çünkü o Mehmetçikle iki yıl o dağlar da biz gezecektik. Ancak bu morale bu gezmelerin sonuçları çok kötü olabilirdi. Tecrübe edenler bilir.

Sonuçta benim ve bölüğüm öncüğünde ve bir eğitim seferberliği başlattık. Başta er/erbaş ayırmadan kendi bölük personelim sonra diğer bölüklerin lider personeli ve hatta tugayımızın lider personelini içeren 24 saat esaslı ve sıkı bir eğitim seferberliği başlattık. Sonuçlar gerçekten çok olumlu oldu. Beklediğimden bile fazla şekilde Kahraman Mehmetçik bu süreci sahiplendi ve beni şaşırtacak derecede (askerle ilk güneydoğu tecrübemdi) iyi olduğunu gösterdi. Bazıları için “yanlış” , “hatalı”, “aşırı riskli”, “aptalca”, “psikopatça”, “egosunu tatmin eder şekilde” olan bu Güven atışlarını da bu eğitim seferberliği sonucunda Asayiş K.Na yapmış olduğumuz gösterinin hemen akabinde bir nevi mezuniyet töreni olan teşekkür safhasında yaşanmıştır. Hemen arkamızda sizin göremediğiniz alanda benim tüm bölüğüm taburun tüm lider personeli yani yaklaşık 200 kişi vardır.

Bu ekipte benim özel olarak eğitimi ile uğraştığım ve gösteriyi icra eden 1. Kolumdur. Hedefin sağında malum görüntüler medyaya şerefsizlerce düşürülünce hemen çalıştığı yer olan KKK.dan benim yanıma koşan ve ağlayarak “Komutanım seninle ölüme bile gelirim” diyen Mustafa Uzmana diğeri ise şu an çalıştığı yer olan Gelibolu’dan bana ulaşan ve “Komutanım biz sana kefiliz. Emrinizi bekliyorum” diyen Levent Uzmana aittir. Diğerleri ise ana kuzusu geldikleri bu vahşi yerde aslan parçasına dönüşen Mehmetçiklerdir.

Bu atışın temel amacı ise başta hedef hattında duran sonra arkada seyreden askerlere 15 Ağustos saldırısından bu yana gelinen eğitim ve moral düzeyi ile rütbeli ile asker arasında kurulan güven derecesini göstermektir. Bu atıştan sonra da bu gösteri timi benim bulunduğum hedef bölgesine atışlar yapmışlar ve bir anlamda bu atışın tersi yaşanmıştır. Arka planda konuşmaları gelenler taburun gırgırcı rütbeli personelidir.

Ortam gergin değildir başarılı geçen denetleme ve eğitim gösterisi sonrası (Bunu herkes bilir) biraz mizahi bir ortamdır. Ben bu atışı bu birlikteki iki yıllık görev sürem boyunca ve sadece bir kez 16 Ekim 2006’da yaptım. Bu atış münferit olarak bakıldığında hatalı ve yanlış addedilebilir ancak bu anlattığım arka plan ışığında “belki biraz riskli” ancak askerin güvenini tekrar kazanmak ve müteakip can kayıplarını önleme adına bir o kadar da “gerekli” bir atıştır. Bu atıştaki muradım “ego tatmini” “şövalyelik” “artistlik “ değil (Çünkü biz bunları öz.kuv.da çok yaşadık ve aştık), bölüğümün bana “ölümüne teslim olması yani ruhunu teslim etmesidir.

“Ve sonrasında yaşanan iki yıllık safahatımda” “Bölüğüm bana ruhunu teslim etmiştir.” Gelelim askerin hedef tahtasına oturtulması meselesine. Ey Arkadaşlar biz zaten her operasyonda aldığımız kararlar ve verdiğimiz emirlerle askeri bir şekilde hedef tahtasına oturtmuyor muyuz? Cesaret bana göre iki türlüdür. İlki cahillikten kaynaklanan cesarettir ki buna sahip kimse kumar oynar ve telafisi mümkün olmayan hatalar yapabilir (El bombası eğitimi yapan genç ve tecrübesiz teğmenimiz buna iyi bir örnektir) İkincisi ise bilgiden kaynaklanan cesarettir ki buna sahip kimse telafisi mümkün riskler alır. İste bu atışta ben almış olduğum eğitime ve askerime olan inancıma dayanarak risk aldım ve riskli ancak bir o kadar da gerekli atışla onları kazandım. Birlik içinde kalması gereken görüntülerin nasıl medyaya sızdığına gelince o mesele de su an araştırılmakta. Benim bu görüntülerin çekildiğinden en basta haberim yoktu, atıştan sonra hedefe giderken kamerayı gördüm ve ilgili kişiden silmesini rica ettim. Keşke ilgili arkadaşa kibarca rica etmek yerine kamerayı orada kırsaydım. Bu olayda tek keşkem budur.

Hülasa, tüm bu kopartılan yaygaraya rağmen gönül rahatlığı ile diyebilirim ki yine aynı şartlarda bu riskli ancak bir o kadar da gerekli atışı askerimin gönlünü kazanmak için sadece bir defalığına yapardım.

Ekim 2007’de Bolu Komando’nun 13 şehit verdiği Makas Kayalıkları operasyonunda şehitler verildikten sonra o tabura üs bölgesinde komando unsurları olmasına rağmen bölüğüm ile ben gönüllü çıkış yaparak çekilmelerini himaye ettim ve sıhhiye malzemesi, batarya takviyesi yaptım. Yine dünya ve ahiret kardeşim inşallah şefaatini beklediğim biricik kardeşim Sinan’ın şehit olduğu operasyonda benim eski birliğim olan Sinan’ın taburunu ve JÖH’leri hedef bölgesine kadar kılavuzlayan benim o hani bazılarının “yetersiz” bazılarının ise “yeteneksiz” ve “amatör” gördüğü Mehmetçiklerimdi.

Bu çocukların emeğine 300 m. önümde şehit düşen devrem şahittir. Bu taburdaki iki yıllık safahatım boyunca taburumuzdan toplam 5 şehit ve 10 yaralı verdik. Yüce Allaha şükür ki ben bölüğümden tek bir askerimi tabutla memleketine veya helikopterle hastaneye göndermedim ve o kalbi ve beyni tırmalayan “acaba nerede hata yaptım?” sorusunu sormadım. Beni lütfen şehit ve yaralı veren ancak vicdanları müsterih olan değerli kardeşlerim yanlış anlamasın. Eğer vicdanları müsterihse ve “acaba nerede hata yaptım?” sorusunu sormuyorlarsa onlar da o zaman benim ruh halimdedir.

Bır kısım kardeşim de der ki “ulan bu atış hiç askerle yapılır mı, sen delirdin mi?” Yahu kardeşler ben o askerlere güvenerek operasyona çıktım. Adamların ellerine tüfek, yüzlerce, mermi, 4-5 el bombası, ve sırtlarına 30-40 kg. çanta ile tüm vatanın birlik ve bekasını yüklediğimiz bazılarına göre ana kuzusu ama bana göre aslan parçalarına biz neleri emanet etmiyoruz ki? İnanın ben o atışı sokaktan herhangi birilerine yapmadım, o personel de sokaktan herhangi birinin namlusu önüne geçmedi.

Sonuç olarak şu an ifademi verdim ve ciddi bir soruşturma içindeyim. Ancak sadece değerli kardeşlerimin moral vermesine ve içten dualarına âcizane muhtacım.

Hakkımda iyi düşünen veya düşünmeyen tüm kardeşlerime baki selamlar ve başarılar.

NOT: Hakkımda iyi düşünmeyen değerli kardeşlerim lütfen malum medyanın zorunlu askerlik sistemine ve ordu-millet arasındaki “tireye” olan saldırılarından etkilenip etkilenmediklerinden lütfen emin olsunlar.

Aciz Kardeşiniz Metin.."

Yüzbaşımın(ben yarbay) mektubunu büyük saygıyla okurken aceminin sonunda aldığım, sonunu okuyamadan teslim etmem gereken "Askerler ölmek içindir" isimli kitap geldi aklıma. Metin yüzbaşı gibi özel kuvvetler'den piyade taburuna değil de komando birliğine komutan olan bir yüzbaşının kendi kaleminden çıkan bir anı, düşünce, hikaye kitabıydı. aynı metin(her seferinde komutanım çekiyormuşum varsayılsın) gibi delikanlı, yürekli, akıllı bir adamın hikayesiydi, çok sevmiştim tavsiye ederim. şu yüzden tavsiye ederim, bir mynet yorumcusunun da dediği gibi götünüzü serip oturduğunuz sıcak yerden öyle bir coğrafyada öyle bir psikolojiyle öyle bir iklimde savaşmanın ne demek olduğunu kavrayamazsınız. kavrayamayız orada neyin doğru olup neyin yanlış olacağını.

yine bu kitapta kaynağı belirtilemeyen bir cümle vardı "kötü zamanlar geçtikten sonra tanrı unutulur, asker lanetlenir" diye.

kötü zamanlar daha yeni başlıyor. yıkılamayan ordunuzla, yürekli yüzbaşlarıyla gurur duyun.

22 Şubat 2011 Salı

peki şöyle

bilmiyorum chp ve mhp nin yasa tasarısı sunup oylarının tasarıyı geçirecek kadar olup olmadığını. diyelim ki öyle,

dokunulmazlık yasası değiştirilip sadece milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılsa; başbakan, meclis başkanı bile olsa.

taraf savcılar, bu tüm erg. mevzusunun belirli kişiler tarafından hazırlandığını iddia edip, başbakanı ve ne bileyim 60 milletvekilini sayfalarca uzunlukta suçlardan tutuklu yargılasalar... davalar yıllar sürse, her yer şişirilmiş delillerle dolu. hani ilk cümle olursa bu da olur. çok kolaymış gibi geldi sadece o yüzden biraz kıllandım.

20 Şubat 2011 Pazar

papatya  resimleri

13 Şubat 2011 Pazar

yeni tanıştığım iki siteyi sunayım bari. isimli siteye bir şey yazamaz oldum çünkü en yeni cs fötöşop ta kesme işlemi yapamıyorum. evet bundan utandım başında ama sonra boku programa atmanın daha güzel olacağına karar verdim. thumblara uygun kesemediğimden de yazamıyorum.

radioparadice.com
güzel gıy gıy çalıyor, ses kaliteli, reklam yok, çığlık atan

noho

yeni tanıştığım iki siteyi sunayım bari. isimli siteye bir şey yazamaz oldum çünkü en yeni cs fötöşop ta kesme işlemi yapamıyorum. evet bundan utandım başında ama sonra boku programa atmanın daha güzel olacağına karar verdim. thumb'lara uygun kesemediğimden de yazamıyorum.

radioparadise.com
güzel gıy gıy çalıyor, ses kaliteli, reklam yok, çığlık atan solist yok.

yildiz.tv
behzat ç hastası bir abimizin tanıttığı site çok büyük bir ihtiyacı karşılıyor. 5-10 kanalın da olsa yayınlarının tümünü 10 günlük süreyle serverında tutuyor, istediğin saat aralığını girip izleyebiliyorsun. canlı da izleyebiliyorsun tabiy.

abimizin hatrına şu linkin 5 dakikasını izleyelim. behzatın hayali süper. tören kıyafetiyle noho