23 Şubat 2011 Çarşamba

***

askerin yanına hedef tahtası koydurtup gösteri atışı yapan yüzbaşının mektubu.

"2006 yılı Temmuz 15’inde Seslice’ye katıldım (belki bilmeyenler vardır diye söylüyorum KKK’nın 521 garnizonu arasındaki sıralamada en sonuncu yer). 15 Ağustos 2006 saat 23.00 sularında yani katılışımdan tam 1 ay sonra taburumuzun bir bölüğü tabura tam 700 m. mesafede (evet yanlış duymadınız 700 m. mesafede ama Gabar’ın arazisine göre 7km gibi düşünün) saldırıya uğradı ve yaşanan can pazarı sonrası 2 şehit ve 5 yaralı verdi. Ben ve tüm tabur personeli o sırada yaşananları hem gördük hem de telsizden dinledik.

Tüm mühimmatı biten ve doktor ihtiyacı olan O bölüğe yardıma gitmek için benim komuta ettiğim tamamı rütbelilerden oluşan gönüllü bir unsur teşkil ettik ve çatışma yaşanırken taburdan çıkış yaparak bölüğe ulaşmayı ve müteakiben güvenli bir koridor tesis ederek bölüğü kötü sıkıştığı yerden tabura bir an önce çekmeyi planladık. Çünkü gece kobraların termalinin olmadığını ve kobraların gelme süresi olan 1 saat kadar sürede teröristlerin ikinci sorti saldırısını bekliyorduk. Bu nedenle amacımız bir an önce bölüğü tabura çekmekti. Zayiat daha da artabilirdi. Benim ısrarla bölüğü çekmeye çalışmama rağmen şehit veren Tk.K. şehitlerin el bombaları ile şehit olduklarını ve parçalandıklarını, parçalarını toplayamayacağını ve asla şehitlerini terk edemeyeceğini telsizlerden bağırıyordu.

Bu nedenle tabura çekilme yerine bölüğün yakın emniyetini alarak sabaha kadar yani kobraların gelmesine kadar bekledik. Sabah saat 4.00 gibi bölüğe ilk ben ulaştım ve şehitlerin durumu ile gördüğüm manzarayı ancak oraları yaşayanlar bilir.

Bu üzücü olaydan sonra taburun moralinde her şehit veren ve ölüm kokusu sinen birlikte az çok yaşanan büyük bir düşüş yaşandı. En önemlisi er/erbaşta başta tb.k., s3, ben ve diğer bl.k.ları ile çoğu tk.k.larının da yeni tayin olmaları ve henüz birliği tam tanımamaları bu moral bozukluğunu arttırdı. Er/erbaş ile rütbeli arasında yaşanan bu güven bunalımında, başta atışta ve eğitimde mevcut yanlış uygulamalar ve eksiklikler ile ilgili tug.k. ile ciddi bir değerlendirme yaptık. Bu süreçte malum serde öz.kuv.culuk olunca gözler ve beklentiler bize döndü. Bizde bu görevi “ Evellallah” dedik ve sahiplendik. Çünkü o Mehmetçikle iki yıl o dağlar da biz gezecektik. Ancak bu morale bu gezmelerin sonuçları çok kötü olabilirdi. Tecrübe edenler bilir.

Sonuçta benim ve bölüğüm öncüğünde ve bir eğitim seferberliği başlattık. Başta er/erbaş ayırmadan kendi bölük personelim sonra diğer bölüklerin lider personeli ve hatta tugayımızın lider personelini içeren 24 saat esaslı ve sıkı bir eğitim seferberliği başlattık. Sonuçlar gerçekten çok olumlu oldu. Beklediğimden bile fazla şekilde Kahraman Mehmetçik bu süreci sahiplendi ve beni şaşırtacak derecede (askerle ilk güneydoğu tecrübemdi) iyi olduğunu gösterdi. Bazıları için “yanlış” , “hatalı”, “aşırı riskli”, “aptalca”, “psikopatça”, “egosunu tatmin eder şekilde” olan bu Güven atışlarını da bu eğitim seferberliği sonucunda Asayiş K.Na yapmış olduğumuz gösterinin hemen akabinde bir nevi mezuniyet töreni olan teşekkür safhasında yaşanmıştır. Hemen arkamızda sizin göremediğiniz alanda benim tüm bölüğüm taburun tüm lider personeli yani yaklaşık 200 kişi vardır.

Bu ekipte benim özel olarak eğitimi ile uğraştığım ve gösteriyi icra eden 1. Kolumdur. Hedefin sağında malum görüntüler medyaya şerefsizlerce düşürülünce hemen çalıştığı yer olan KKK.dan benim yanıma koşan ve ağlayarak “Komutanım seninle ölüme bile gelirim” diyen Mustafa Uzmana diğeri ise şu an çalıştığı yer olan Gelibolu’dan bana ulaşan ve “Komutanım biz sana kefiliz. Emrinizi bekliyorum” diyen Levent Uzmana aittir. Diğerleri ise ana kuzusu geldikleri bu vahşi yerde aslan parçasına dönüşen Mehmetçiklerdir.

Bu atışın temel amacı ise başta hedef hattında duran sonra arkada seyreden askerlere 15 Ağustos saldırısından bu yana gelinen eğitim ve moral düzeyi ile rütbeli ile asker arasında kurulan güven derecesini göstermektir. Bu atıştan sonra da bu gösteri timi benim bulunduğum hedef bölgesine atışlar yapmışlar ve bir anlamda bu atışın tersi yaşanmıştır. Arka planda konuşmaları gelenler taburun gırgırcı rütbeli personelidir.

Ortam gergin değildir başarılı geçen denetleme ve eğitim gösterisi sonrası (Bunu herkes bilir) biraz mizahi bir ortamdır. Ben bu atışı bu birlikteki iki yıllık görev sürem boyunca ve sadece bir kez 16 Ekim 2006’da yaptım. Bu atış münferit olarak bakıldığında hatalı ve yanlış addedilebilir ancak bu anlattığım arka plan ışığında “belki biraz riskli” ancak askerin güvenini tekrar kazanmak ve müteakip can kayıplarını önleme adına bir o kadar da “gerekli” bir atıştır. Bu atıştaki muradım “ego tatmini” “şövalyelik” “artistlik “ değil (Çünkü biz bunları öz.kuv.da çok yaşadık ve aştık), bölüğümün bana “ölümüne teslim olması yani ruhunu teslim etmesidir.

“Ve sonrasında yaşanan iki yıllık safahatımda” “Bölüğüm bana ruhunu teslim etmiştir.” Gelelim askerin hedef tahtasına oturtulması meselesine. Ey Arkadaşlar biz zaten her operasyonda aldığımız kararlar ve verdiğimiz emirlerle askeri bir şekilde hedef tahtasına oturtmuyor muyuz? Cesaret bana göre iki türlüdür. İlki cahillikten kaynaklanan cesarettir ki buna sahip kimse kumar oynar ve telafisi mümkün olmayan hatalar yapabilir (El bombası eğitimi yapan genç ve tecrübesiz teğmenimiz buna iyi bir örnektir) İkincisi ise bilgiden kaynaklanan cesarettir ki buna sahip kimse telafisi mümkün riskler alır. İste bu atışta ben almış olduğum eğitime ve askerime olan inancıma dayanarak risk aldım ve riskli ancak bir o kadar da gerekli atışla onları kazandım. Birlik içinde kalması gereken görüntülerin nasıl medyaya sızdığına gelince o mesele de su an araştırılmakta. Benim bu görüntülerin çekildiğinden en basta haberim yoktu, atıştan sonra hedefe giderken kamerayı gördüm ve ilgili kişiden silmesini rica ettim. Keşke ilgili arkadaşa kibarca rica etmek yerine kamerayı orada kırsaydım. Bu olayda tek keşkem budur.

Hülasa, tüm bu kopartılan yaygaraya rağmen gönül rahatlığı ile diyebilirim ki yine aynı şartlarda bu riskli ancak bir o kadar da gerekli atışı askerimin gönlünü kazanmak için sadece bir defalığına yapardım.

Ekim 2007’de Bolu Komando’nun 13 şehit verdiği Makas Kayalıkları operasyonunda şehitler verildikten sonra o tabura üs bölgesinde komando unsurları olmasına rağmen bölüğüm ile ben gönüllü çıkış yaparak çekilmelerini himaye ettim ve sıhhiye malzemesi, batarya takviyesi yaptım. Yine dünya ve ahiret kardeşim inşallah şefaatini beklediğim biricik kardeşim Sinan’ın şehit olduğu operasyonda benim eski birliğim olan Sinan’ın taburunu ve JÖH’leri hedef bölgesine kadar kılavuzlayan benim o hani bazılarının “yetersiz” bazılarının ise “yeteneksiz” ve “amatör” gördüğü Mehmetçiklerimdi.

Bu çocukların emeğine 300 m. önümde şehit düşen devrem şahittir. Bu taburdaki iki yıllık safahatım boyunca taburumuzdan toplam 5 şehit ve 10 yaralı verdik. Yüce Allaha şükür ki ben bölüğümden tek bir askerimi tabutla memleketine veya helikopterle hastaneye göndermedim ve o kalbi ve beyni tırmalayan “acaba nerede hata yaptım?” sorusunu sormadım. Beni lütfen şehit ve yaralı veren ancak vicdanları müsterih olan değerli kardeşlerim yanlış anlamasın. Eğer vicdanları müsterihse ve “acaba nerede hata yaptım?” sorusunu sormuyorlarsa onlar da o zaman benim ruh halimdedir.

Bır kısım kardeşim de der ki “ulan bu atış hiç askerle yapılır mı, sen delirdin mi?” Yahu kardeşler ben o askerlere güvenerek operasyona çıktım. Adamların ellerine tüfek, yüzlerce, mermi, 4-5 el bombası, ve sırtlarına 30-40 kg. çanta ile tüm vatanın birlik ve bekasını yüklediğimiz bazılarına göre ana kuzusu ama bana göre aslan parçalarına biz neleri emanet etmiyoruz ki? İnanın ben o atışı sokaktan herhangi birilerine yapmadım, o personel de sokaktan herhangi birinin namlusu önüne geçmedi.

Sonuç olarak şu an ifademi verdim ve ciddi bir soruşturma içindeyim. Ancak sadece değerli kardeşlerimin moral vermesine ve içten dualarına âcizane muhtacım.

Hakkımda iyi düşünen veya düşünmeyen tüm kardeşlerime baki selamlar ve başarılar.

NOT: Hakkımda iyi düşünmeyen değerli kardeşlerim lütfen malum medyanın zorunlu askerlik sistemine ve ordu-millet arasındaki “tireye” olan saldırılarından etkilenip etkilenmediklerinden lütfen emin olsunlar.

Aciz Kardeşiniz Metin.."

Yüzbaşımın(ben yarbay) mektubunu büyük saygıyla okurken aceminin sonunda aldığım, sonunu okuyamadan teslim etmem gereken "Askerler ölmek içindir" isimli kitap geldi aklıma. Metin yüzbaşı gibi özel kuvvetler'den piyade taburuna değil de komando birliğine komutan olan bir yüzbaşının kendi kaleminden çıkan bir anı, düşünce, hikaye kitabıydı. aynı metin(her seferinde komutanım çekiyormuşum varsayılsın) gibi delikanlı, yürekli, akıllı bir adamın hikayesiydi, çok sevmiştim tavsiye ederim. şu yüzden tavsiye ederim, bir mynet yorumcusunun da dediği gibi götünüzü serip oturduğunuz sıcak yerden öyle bir coğrafyada öyle bir psikolojiyle öyle bir iklimde savaşmanın ne demek olduğunu kavrayamazsınız. kavrayamayız orada neyin doğru olup neyin yanlış olacağını.

yine bu kitapta kaynağı belirtilemeyen bir cümle vardı "kötü zamanlar geçtikten sonra tanrı unutulur, asker lanetlenir" diye.

kötü zamanlar daha yeni başlıyor. yıkılamayan ordunuzla, yürekli yüzbaşlarıyla gurur duyun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder