11 Mart 2010 Perşembe

farklı mahallelerin köpekleri

sana buldurmuş gibi yaptıklarının haricinde bir başarılı hamle daha yıllardır izletiyor kendini.

5 konuk var diyelim televizyon programında. bir tane de moderatör. modere eden garibanım bir sunucu. ne konukları o seçer ne de başka boku. kavgayı, en vurucu yerden yakalayıp rtük'e dokundurmadan ve susan Türk halkının kanalı basmasına yol açmadan sürdürmekten başka görevi yoktur. bazılarının bundan bile haberi yoktur. haberi olmayana gariban salak, haberi olup da hala aynı şeye devam edene şerefsiz denir. argo değil normal sözlük anlamıyla.

konukların 4'ü aynı bokun farklıymış gibi duran, öyle durması esas meselemizi oluşturan artık fraksiyon mu dersiniz ne derseniz deyin öyle partilere, görüşlere üye insanlardan oluşur. görüşe üye olmak dikkatinizi çektiyse sevindim. çekmediyse yazdıklarımı ram'inizi cpu'nuzu son güçte kullanarak okuyun, emin olun faydanıza olacaktır. bunlar tartışır da tartışır kavga eder de eder köpekleşir de köpekleşir. işte o sırada 5. konuk alır sözü. içlerinde mantık nedir, nasıl kuruluru bilen tek kişi "düşüncesi yanlış da olsa" derdini anlatır adam gibi, program sonunda alacağı 1 dakikalık sözü bekler.

önemli olan dördü. tv8'de 8.gün diye program. dörtlümüz: nazlı ılıcak, akp şanlı urfa milletvekili, yeni dtp milletvekili ve candaş mı candar mı öyle bir yazar. belki hala yayın devam ediyordur yakalarsınız. nazlı ılıcak ve akp'yi birbirinden ayırabiliyor musunuz? ya da akp'yle bdp'yi? peki liberallerin onlara verdiği müthiş desteği de mi göremiyoruz? bir zamanın anavatan-doğruyol çatışması gibi aynı boku farklı cümlelerle kavga ettirip birbirlerinin oyunu artırırlar. chp istanbul milletvekili stüdyo dışından bağlanıp sorunun işsizlik olduğunu söyleyerek bir farklı ton daha açar bokta. televizyondan ümidimi kestiğim dakikalarda akp milletvekili mhp'ye kayıyordu eminim oradan bir sözcü de arayıp daha farklı bir lacivert tanımlar.

sizce 4 birbirinden çok alakasızmış gibi görünen partinin aynı hümanist görüş etrafından aynı şeyleri farklıymışcasına dillendirip kavga etmeleri ilginç değil mi? halkın onları birbirinden çok ayrı 4 fikirmiş gibi görmesini sağlamak mıdır o yüce gördüğünüz demokrasi?

akp'ye öneri: profesyonel yalak nazlı ılıcak, milletvekiliniz, bdp milletvekili, "liberal-milliyetçi"(!) yazarınız, ağzı var dili yok 5. konuk ve gariban sunucudan oluşan süper tezgah kurmuşsunuz iyi eyvallah da bir daha sunucuya "genel müdürünüz benim çok yakın dostumdur"u ağzından kaçırabilecek amatörlükteki şanlı urfa mv'nizi televizyona çıkarmayın.

program konuğu bdp milletvekiline öneri: ben hep dinlerim sizi, çok da zevk alırım böylesine bir hastalığı kapmış beynin ürünü olan lafları dinlemekten. anlıyorum ki partinizin dışa açılan iki derdi var. biri kürtçülük diğeri kadın hakları. kürtçülüğü geçip kadın meselelerine gelince neden yerelden bu kadar genele fışkırıyorsunuz? orada da yerel olun. berdel diyebilin mesela televizyonda. berdel berdel berdel. bakın ne kolay. işinize mi gelmiyor, yoksa o "Türkiye'yi zenginleştiren" kültürünüzün bir parçası olan kadın satma geleneğinizden mi utanıyorsunuz? utanmayın. ben sizi çok seviyorum.

lafı geçmişken sorayım, hiç şanlı urfa'nın neden "şanlı" olduğunu düşündünüz mü? yani "gazi" ve "kahraman" neden verildiği çok belli olan ve bariz sıfatlarken bir şehre neden şanlı dendiğini düşündünüz mü? hem de veriliş sebebi sayılan olaydan onlarca yıl sonra özal tarafından. önemli bulmuyorum fakat müdafaa-i hukuk'un kahramanlık gösterdiği her olay, olayın yaşandığı şehre mâl edilseydi emin olun kürt sorunundan çok hangi şehre hangi ön ad takılsın derdindeydik. müdafaa-i hukuk milislerinin iki aşiret yardımıyla(ki istatistiklere geçmeyen bir isyan da o zaman aşiret mensupları ve cemiyet arasında yaşanmıştır.)fransızları esir alması ve onları pusuya düşürüp öldürmesi "şanlı" bir eylem değildir. doğrudur, yapılması gerekiyordur ve yapılmıştır fakat asla "şan" kazandırıcı bir hareket değildir.

bu konuyu da şöyle basitleştirelim. fransızlar ne ileri ne geri gidebiliyorlar. kaynaklara göre katırlarını kesip yiyecek kadar aciz durumdalar. karşılarındaki düzensiz ordu, iş birliği etmiş(zoraki de olsa) milisler ve aşiret üyelerinden oluşmuş. böyle bir durumdayken istek belirten fransızların teslim şartlarından biri, onlar şehirden çıkana kadar 10 tane aşiret büyüğünün onlara eşlik etmesi. hani bahsettiğim mantık burada devreye giriyor. milisler ve aşiretler. ikisi de aynı çatı altında ve ikisi de "düşman". fransızlar kimi seçerek kimi düşman, kimi daha az düşman gördüklerini göstermişlerdir. yazmamın sebebi "daha az düşman"ların o güne göre daha büyük yüzdeyle yaşadıkları şehre, özal döneminde "şanlı" gibi çok büyük anlamlar içeren kelimenin ön ad olarak takılmasının enteresanlığını göstermektir. daha üst kurdakiler için ise, bu topraklarda gözü olanlar açısından "daha az düşman" bulunanların ve onların yardakçılarının bugün nasıl da yüksek yerlerde, nasıl da sürekli evlerimizde olduğunu göstermek, hatırlatmak içindir. bu mantığın tek kabahati fransızların ben onlarca yıl sonra böyle bir cümle kurayım diye aşiret reislerini seçmesi ihtimalidir. komplo teorilerini severiz, ama sadece içki sofrasında yaparız.

y.s.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder